Cuma, Mayıs 28, 2010

Zagor vs Black Smoke

Uyarı: Aşağıda okuyacağınız karşılaşma, Lost adlı dizinin finalini izlemeyen insanlarda tabaktaki son çekirdeğin çürük çıkmasına benzer bir hissiyat yaşatabilir.

İlk tahmin: Zagor Kara Duman'ı alır, Tunikanlar’a mesaj olarak yollar, siz ne diyorsunuz.

Olasılıklar: Biliyorsunuz Lost adlı dizide Black Smoke yani Kara Duman adlı bir musibet var. (Ki dizide kendisini bronzlaşmanın ötesine geçip iyice kararan Fedon canlandırmaktadır. bkz.imdb) Kara Duman altı sezon boyunca az çektirmedi adadakilere. Bu Kara Duman denen musibetin aslında Zagor’un defalarca alt ettiği Kızılderili efsanesi kötü ruh Wendigo’dan çok farkı yok. Aynı Wendigo gibi ölmüş kişilerin kılığına girebiliyor. "Çıkırıkı çıkırıkı" sesleri çıkarıp, "auuuuunn!" diye bağırıp hasmına duman formunda yaklaşıp sarıp buruşturabiliyor, tutup yere çalabiliyor. Çalıyor da karşısında bu sefer şaşkın tavuk bakışlı Lost ahalisi yok, Zagor var. N’apar olum Zagor adamı?

Zagor ile karşı karşıya kalan Kara Duman önce Zagor’a babası Mike Wilding şeklinde gözükür. Zagor baştan afallasa da, daha önce aynı sahne Wendigo’nun benzer hilesiyle tekrarlandığından anında ayar ve Kara Duman’a, sadece gerçek babasının bilebileceği, “Ben küçükken kaç yaşındaydım” “Kamışa ilk ne zaman su yürüdü” gibi bir takım sorular sorar. Afallayıp "çıkırıkı çıkırıkı" sesleri ile zorlanan işlemci gibi öten Kara Duman’ın babası olmadığını kesinleştiren Baltalı İlah baltayı aynen ekleştirir babası kılıklı Kara Duman’a.

Baltayı yiyince yarılan kafadan duman olarak çıkıp özüne dönen Kara Duman bu sefer Frida’nın kılığına girip çıkar Zagor’un karşısına. Zagor uzun zamandır görmediği biricik aşkı Frida’yı karşısında görünce bir hüzün bulutu gözlerinden yalım gibi geçer ancak tabi ki yemez bu numarayı ve Kara Duman’ın iyice terbiyesizliği ele alıp bir sonrakine dayısı, yengesi kılığına girmesine fırsat vermeden daha güçlü bir şekilde bir kez daha baltayı ekleştirir Frida kılığındaki Kara Duman’a.

Kara Duman, balta darbelerinden sersemleyip Terminator II’nin finalinde erirken daha önce girdiği tüm kılıkları 30 saniyede tekrar eden T-1000 gibi maymalar ve sırayla Süleyman Demirel, Reha Muhtar, Erdal İnönü taklitleri yapmaya başlar.

Mecburen atılan restartan sonra kendine gelen Kara Duman başkasının kılığına girerek bu işin olmayacağını anlar ve asli formu olan dumana dönüşerek tüm korkunçluğu ile Zagor’a doğru ilerler. (Çıkırıkı Çıkırı…)

Hasmının manyetizmaya olan alerjisini, iki manyetik alan arasından geçmeye tırstığını bilen Zagor elindeki iki adet at nalı şeklindeki kocaman mıknatısı Kara Duman’a doğrultarak onun bir çeşit manyetik alan cereyanında kalmasını sağlamaya çalışır. (Ahaha. İlahi Zagor, alemsin. Benim bile aklıma gelmezdi bu.)

Kara Duman, mıknatıslardan gıdıklanmaz bile ve fizik bilgisi neredeyse sıfır olan Zagorumuza bu hareketi pahalıya ödetir. Bacaklarından sarılıp, kendisini 32 mt öteye fırlatır. (Ops!)

Kara Duman, Zagor’un o şiddetle bir ağaçta patlayıp ikiye ayrılacağını zannederken, Zagor aynen beyaz geri ışığını yakmış melodili geri vitesli kamyonet gibi gayet kontrollü bir şekilde geri geri uçar ve bir dala elini atarak artistik bir şekilde dönüp (bkz: Zagor’un dövüş figürleri 3) iki ayağı üzerinde durarak anlamlı bakışlarla bakar hasmına.

Kara Duman bu hareket ve bakışlardan etkilenir ama durmaz. “Auuuuuun” diye kökleyerek Zagor’a doğru uçar. Aynı anda Zagor’da “Ahhyaaak” diye ünleyerek elini cebine sokup bir avuç külü önce etrafına döker akabinde hızla üzerine gelen Kara Duman'a fırlatır.

Kara Duman külü yiyende… Yekpare formundan saliseler içinde tuz buz parçalara ayrılan Kara Duman, kalbine kazık çakılmış vampir gibi debelenmeye başlar. "Çıkırıkı çıkırıkı" yerine “Aman aman, oyyy” sesleri kaplar ormanı.

Zagor bir faraş ile kalan duman parçalarını yelleyerek iyice bitirir Kara Duman’ı ve adanın tıpasını çekmeye bile gerek kalmadığını, karşılaşmanın gayet kolay geçtiğini düşünerek döner Darkwood’a.

Cuma, Mayıs 21, 2010

Zagor'un Dövüş Figürleri (4)

Dövüş figürleri bitmiyor. Bitmez de. Zagor evrenini anlamak için, "nasıl olur lan bu, çok saçma" diye beyne düz kontak yaptırmamak için bu figürleri de kavramak gerekiyor.

Zagor Kafası
Herkes hayatında bir kez lakırdısını yapmıştır "Kavgada ilk kafayı atan kazanır" diye. Gerçekten de öyledir. Kafa ve ona asıl gücü veren kafatası kendisinden sert bir cisme vurulduğunda pekmezini akıtma gibi bir riski varsa da, hedefte insan vücudu varsa aslan kesilip, karşı tarafta balyoz olup patlar. Kafayı hele ki burnuna ya da karnına yediğin zaman feleğin şaşar, kalkamazsın. Kafa zaten normalde bu kadar tehlikeliyken Zagor’un kafasının neler yapabileceğini az çok kestirebiliriz. Zagor kafasında karşıda kaç kişi olduğu fark etmez. Koçbaşı gibi dağıtır ortalığı. Buyrun bir vampire dahi kafa atabilen bir adamdan bahsediyoruz.
Buradan Zagor düşmanı kişi ve kuruluşlara kritik bir noktayı da bildirelim. Zagor kafasından kurtulmanın tek yolu Zagor'un hızlandığını, size doğru koştuğunu çabuk fark edip hemen ölü numarası yapmak. Yoksa Zagor hızını aldı mı durdurabilene aşk olsun. Sonra numara yapmaya gerek kalmayabilir. O yüzden erken müdahale önemli diyoruz.

Kuntiz Hareketi
Hep söylüyoruz, sadece fiziksel kuvvetle olmaz bu iş diye. Bir örnek daha işte. Zagor rehin olmuş gidiyorken (Ki Zagor sık sık rehin alınır. Hatta Zagor fanı Ümit Basen’in “Rehin Olmuş Gidiyorsun” adlı acıklı bir parçası da vardır bu durum ile ilgili) böyle müşkül bir durumda bile bir cinlik düşünerek aniden kendini geriye doğru atıp düşmanı ayaklarından yakalayabilmektedir. Çok kuntizsin Zagor.

Eklem Bora Hareketi
Eklem Bora adını verdiğimiz eklem hareketleri de Zagor’un sık kullandığı etkili hareketlerdendir. Eklemleri adeta bir boranın kasabayı alt üst etmesi gibi perişan edip bir poşetin rüzgardaki dansı zarifliğinde (bkz: American Beauty) icra edilen bu hareket düşmanı saf dışı bırakma konusunda garantilidir. Bazı gerçekler var. Ne yazık ki eklemlerimiz en fazla 180 derecelik bir açı ile tek bir yöne açılabilmektedir Bu açıyı değiştirip zorlayınca hem mekanizma bozulmakta, daha doğrusu yalama olmakta, bu sayede eklemin gerektirdiği düzgün açılıp kapanım gerçekleşmemekte hem de kişiye müthiş bir acı vermektedir. Bu bilimsel gerçekleri içgüdüsel ve pratik olarak bilen Zagor, eklemlere ayağını dayayarak “abi de lan” “pes mi olm” gibi lakırdılarla düşmanını saf dışı eder. Hatta şekilde görüldüğü gibi, dizi ile kol dirseğine, aynı anda dizin altı olan bacak bölgesi ile de hasmın bacak eklemlerine baskı yapan müthiş kombosuyla gene kendine hayran bırakır.

Salı, Mayıs 18, 2010

Baron Bela Rakosi

Adı: Bela Rakosi
Meslek: Baronluk
Kütük: Macaristan
Baba Adı: Arpad
Ana Adı: Hacer
Medeni Durumu: Baş Vampir

Zagor’u seven bünye Vampiri de sever. İnsanların kanını emen yarasaların olduğunu, Porfiria hastalığına yakalanan kişilerde kan içme isteğinin oluştuğunu, güneşe çıkamayan kişilerde Kseroderma Pigmentozum hastalığı olduğunu, günümüzde biliyoruz. Ancak geçmişte insanoğlu bunu bilmiyordu. İlkçağı, ortaçağı düşündükçe kendimden geçiyorum. Sara krizi olanın peygamber, Kseroderma Pigmentozum’u olanın vampir olduğu, dünya dönüyor diyene idam hükmü verildiği, bilim insanlarının cadı ilan edilerek yakıldığı, mucizenin, büyünün, olağanüstü olayların hiç bitmediği tam anlamıyla fantastik devirler. Keşke frp oynar gibi gerçekten ölüm tehlikesi olmadan o devirlerde yaşayabilsek. Maalesef esrarengiz, mistik, inanılmaz her olayın mantıklı bir açıklaması var. Çoğu da biliniyor.

Vampir var mıdır yok mudur? Vardır tabi ki. Kitaplarda, filmlerde, muhabbetlerde, hele ki çizgi-romanlarda… İyi ki de varlar. Vampir kültünün hem merkezinde hem de etrafında inanılmaz büyük bir sektör ekmek yemekte. Vampir konusu o kadar bereketli ki, istersen en klişe vampir senaryosunu yaz, sarımsakla, güneş ışığı ile vampir öldür, istersen detaya gir, ister Twilight gibi romantik vampirlerle yeni nesle göz kırp, istersen tüm dünyanın vampir olduğu bir vampirler medeniyeti yarat(*), istersen vampirlerin varoluşsal acılarına odaklan(*), her türlü gideri var. Belirli bir kemik sempatizan kitlesi hazır.

Efsane film Fright Night’dan, From Dusk Till Now’a, Cappola’nın Dracula’sından 30 Days of Night’a, Vampire Hunter D’den The Lost Boys’a kadar müthiş vampir filmleri/animeleri izledik. Sinemada bu kadar popüler olan bir konunun çr sektörüne yansımaması imkansız. Dolayısı ile Dylan Dog, Dampyr, Nathan Never gibi çeşitli çr’larda ve elbette ki fantastik olayların mıknatısı Zagor’da da vampir gördük.
Zagor’un karşısına üç macerada çıkarak kendisini Zagor düşmanı olarak tescilleyen Baron Bela Rakosi bir baş vampirdir. (Ki bu isimle, sinema tarihindeki unutulmaz Dracula Bela Lugosi’ye yapılan gönderme açıktır. Bela Lugosi’nin filmlerini izleyemeyen nispeten genç kuşağa Bela Lugosi’nin nasıl biri olduğunu anlamak hem de b movie dünyasına saygı için Tim Burton’un Ed Wood filmini tavsiye ediyorum. ) Hepimizin bildiği gibi Baş vampirler, normal vampirlerin korktuklarından korkmazlar, telekinetik güçleri vardır, kolay ölmezler, kaldı ki öldüklerinde de belli ritüeller ile canlandırılabilirler.

Zagor’un Rakosi ile tanışması şans eseri oluyor. Bir arkadaşının kervan liderliğine yeni başlayan oğlunu kollamak için kervana katılan Zagor, kervandaki atlı arabalardan birinin Macaristan’dan Amerika’ya göç eden Baron Rakosi’ye ait olduğunu bilmeden maceraya bulaşıyor. Sonrası kıyamet, tarraka…

İlk karşılaşma Zagor'un vampirle olan ilk teması ile ilgileri üzerine çekerken mizahi yönden de başarılı bir maceraya imza atılıyor. Çiko’nun sarımsak sevdası, her seferinde vampirden yanlışlıkla kurtulması gibi enstantaneler başarı bir şekilde korku dolu maceraya yedirilip gerilim havasında sırıtmamayı başarıyor.

İkinci karşılaşmada Rakosi’nin sadık yardımcıları Zagor’u buluyor ve Zagor’dan Çiko vasıtası ile aldığı kandan tekrar dünyaya gelerek tüm kasaba ve Zagor’a musallat oluyor.

Benim en sevdiğim vampir karşılaşması olan üçüncü karşılaşmada Zagor’un biricik aşkı Frida ile Sami Paşa adlı bir Türk’e daha doğrusu Osmanlı’ya da rastlarız. Aksiyonu, gerilimi, hikayesi ile vampirli, kurt adamlı romantik komedili, maceralı, fantastik bir film gibidir bu macera. Özellikle Sami Paşa şahane bir karakterdir. Zagor’un yanında cümle uğursuz mahlukata korkusuzca karşı koymuş Zagor’un da haklı takdirinin yanında Osmanlı mutfağından örnekler vererek Çiko'nun da hayranlığını kazanmış, Zagor’un Osmanlı turu için şahane bir vesile de olmuştur. (Zagor senaristleri yazmazsa ben yazacağım Osmanlı macerasını)
Zagor evreninde vampirler elbette ki klişe yönleri ile var oluyorlar. Aynada gözükmeme, güneş ışığında yok olma, kalbe kazık çakıldığında ölme, sarımsak ve haçdan korkma vb klişeler ardı ardına sıralansa da her vampir macerası ratingi bir anlamda garantiliyor. Hele de iyi ve kötü karakterlerin derinine inip birbirleriyle olan ilişkileri ortaya çıkaran hikaye, ecnebinin soap opera dediği, kabaca pembe dizi olarak dilimize çevireceğimiz bir sürükleyicilik de kazanarak Zagor okuyucusunun haklı ilgisine mazhar oluyor.

Rakosi teke tekte Zagor’u sıkıp buruşturacak güçte de olsa, malum zayıf yönleri sebebiyle yenilgiye uğrar boyuna. Son macerasında da yanarken ateşler arasında bırakırız kendisini. Ancak herkesin malumudur ki baş vampirler kolay ölmez. Bu demektir ki, vampirli maceralar devam edecek.

Vampirlerle ilgili iki klişenin de açıklamasını yaparak bitirelim:

Birincisi Vampirlerin sarımsak düşmanlığı. Vampirlerin neden sarımsak yemediklerine dair envayi çeşit teori var. Yukarıda saydığımız hastalıkların da alametlerinden biri diyenler var. Benim teorim şu: Bu vampirlerin alayı kont, dük, baron gibi soylu, asil ve zengin kişiler olduklarından, sarımsak yiyip baloda karşı yörenin düküne sarımsaklı nefesle eziyet çektirmek çok büyük ayıp olduğundan sadece vampirlerde değil, tüm görgü sahibi kişilerde sarımsağa karşı böyle bir direnç vardır. Test için eşrafınızda/işyerinizde bir öğlen vakti, en havalı bulduğunuz kişiye bol sarımsaklı bir mantı uzatın. Anında kaçacaktır. Vampirlerde de böyle. Oysa bilmiyorlar ne kadar faydalı.

İkinci klişe de haçtan korkma mevzusu. Bu da enteresan bir korku. Hac dediğin şey o kadar korkulacak bir şey değil. Dedeler nineler gidiyor, biliyoruz. Eskiden otobüslerle falan çok zormuş ama şimdi uçakla gidip tatil yapıp geliyorlar. Hatta şimdi google earth’dan kabe’yi tavaf eden var. İki şeytan taşlaması, bir umre, tavaf, bitti gitti. Bu o kadar gerilecek bir şey değil. Hacdan korkmalarına gerek yok. Artık bu klişeden vazgeçmeleri lazım vampirlerin.

Cumartesi, Mayıs 08, 2010

Çekim Hataları (1)

Zagor yüzlerce macerada boy gösterdi, göstermeye devam ediyor. Maceralarda geçen süreleri hesapladığınızda bir insan ömrüne sığmayacağını kolayca fark ediyorsunuz. Bu bile Zagor’un ölümsüzlüğüne dair somut kanıtlardan biri. Bununla birlikte Orhan Gençceday’ın da dediği gibi hatasız dul olmuyor. Toplum baskısı evliliği bitenlere karşı daha da artarak onları hata yapmaya adeta zorluyor. Peki Zagor’da hatalar yok mu? Var tabi ki. Bazı maceralarda üstten gözüken mikrofon, bazılarında oyuncuların dayanamayıp gülmeleri, bazen Zagor’un kolunda unuttuğu Casio saat gibi çoğunlukla Zagor düşmanı kişi ve kurumların uydurduğu hatalar yerine daha somut, belgeli, kanıtlı hatalara odaklanacağız bu bölümde. Genellikle kamera arkasında kalıp okuyucunun görmediği ya da maceranın heyecanından fark edilmeyen bu hatalardan ilkini gelin hep beraber inceleyelim.
Baltayı yapan bilir. En son bloğumuzun sadık okuyucularından Tomrukcan’ın balta yaparken ne kadar zorlandığını biliyoruz. Oysa Zagor, taş, sopa ve sarmaşık gibi Darkwood ormanında kolayca bulunabilecek malzemelerden çok kısa sürelerde balta yapabiliyor bildiğiniz gibi.

Bununla birlikte Zagor gibi yüzlerce kez balta yapmış biri bile bazen hata yapıp baltayı sağlam bağlayamayabiliyor. Bu olağan. Kendi tecrübelerimden biliyorum, o sarmaladığınız ipteki/sarmaşıktaki ufak bir gevşeklik, taşın yuvarlaklığının da etkisiyle aynen aşağıdaki sahneyi görmenize vesile olabiliyor.
Buyrun, en ciddi maceralardan birinde başa geleni görüyorsunuz: Sağlam bağlanmayan bir balta,
ayağın üzerine düşen taş ve elde sopayla kalakalan Zagor’un şaşkın bakışları...

Elbette sahne kesilip tekrar çiziliyor ve sağlam bir balta ile maceraya devam ediliyor. İlgili sahneler de Zagor okuyucusunun aklında sevimli bir anı olarak kalıyor.