“Hey adamım nesin sen ha?” dediğinizi duyar gibiyim. Heey! Sakin olalım! Önde başka bir kitap var. Zagor henüz poşete girmedi. Daha doğrusu muzır bulunarak poşete girmedi. Yani "Muzır Kurulu" henüz Zagor’u okumadı da diyebiliriz. Çünkü, Zagor’un Gambit’le, Frida ile, özellikle Çiko ile yalnız başına kaldıkları sahneleri okusalar, bırakın poşete sokmayı, Zagor’u gözleri bantlı bastırmaları muhtemel. Hayır canım, abartmıyorum.
Şirin ülkemizde Muzır Kurulu diye bir kurul var bildiğiniz gibi. Tam adı “Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu” Ben de adını Türkiye’nin yakın tarihini anlatan kitaplardan biliyordum. Eskiden yasakların dorukta olduğu dönemlerde sık sık toplanarak tüm Türkiye’yi muzır neşriyattan korumuşlar sağolsunlar. Ne olacak canım 60’lar, 70'ler, 80’ler, zor yıllar, darbe dönemleri, olur öyle deyip geçmiştim ki, geçen haftalarda yedikleri nane ile bu kurulun halen ayakta kaldığını hayretle gördüm. Evet halâ yayına neşriyat diyen adamlar vardı ve bunlar toplanıp kafalarına göre bazı yayınları muzır bulup yasaklayabiliyorlardı.
“Kimdi bu adamlar? Neye göre, kime göre muzır tanımları vardı? Kuralları, yaptırımları, çalışma prensipleri neydi acaba” diye küçük bir araştırma yaptım ve hayretim gitgide arttı. Tıpkı Martin Mystere’deki “Kara Adamlar”a benzeyen bir örgüt ile karşı karşıyayız. Haklarındaki yazılı bilgi Kara Adamlar'dan daha az. Ne bir web sitesi ne bir broşür. Sadece “küçükleri muzır neşriyattan koruma kanunu” adlı bir kanun maddesi ve bu kanun maddesine göre kurulup toplanan 10 kişiden oluşan, Başbakanlık’a bağlı bir örgütün bilgisine sahibiz. Örgüte sadece 15 yıl boyunca kamu görevi yapmış bazı özel kişiler girebiliyor. Daha doğru ifade ile örgüt onları buluyor. Yoksa giriş yapılacak bir örgüt, başvurulacak bir insan kaynakları uzmanı, cv gönderilecek bir mail adresleri yok.
1927’den beri iş başındalar. Tabi bu resmi olarak bildiklerimiz, yoksa örgütün Türkler’in ortaya çıkışana kadar gittiği konusunda epey söylenti var. Örgütün ilk üyeleri aramızda bile yok ancak öyle kadim bir topluluk ki, aynı kafa, aynı mantalite yıllara meydan okurcasına devam ediyor. Amaçları aynı “Kara Adamlar” gibi toplumu derinden sarsacak, yazılı tarihi değiştirebilecek, kaos yaratacak her türlü girişimi ne pahasına olursa olsun engellemek. Geleneksel ahlâkı korumak. Örneğin ataları 1455’de kurulan modern matbaayı 280 yıl kadar memleketten uzak tutmayı başarmışlardı.
Bu güzide kurul geçtiğimiz haftalarda Harakiri adlı mizah dergisini muzır bularak, artık poşette satılması kararını aldı. Derginin bu karardan sonraki sayısı zaten poşetsiz olarak dağıtılmış bulunduğundan, üstüne 100.000 TL de ceza keserek derginin dibine kibrit suyu döktü. Dergi iflas etti.
Hatıralar canlanıyor: Dövüş Kulübü, Gösteri Peygamberi, Tıkanma gibi müthiş kitapların yazarı Chuck Palahniuk’un "Ölüm Pornosu" kitabına soruşturma açan, çevirmeninin ifadesini alan, yayıncısına dava açan da bu kurummuş meğer. Çıplak Şölen/Naked Lunch kitabının yazarı William S. Burroughs’un “Yumuşak Makine” isimli kitabına da bunlar soruşturma açmışlar.
Martin Msytere bile başa çıkamıyor Kara Adamlar’la biz ne yapacağız? Onlar her yerdeler. Cehaletle, muhafazakarlıkla, dinle, kadim öğretilerle, binlerce yıllık otomatik tecrübelerle besleniyorlar. Kara Adamlar'a şimdilik, yüksek sesle “allah belanızı versin” demekle yetinelim.