Pazar, Ekim 18, 2009

Zagor ve Hayvanlar Alemi

Duyuyorum, okuyorum bazı bazı. Yok efendim Zagor şu adamı nasıl yenermiş, ama bu kişiyi yenmesi imkansızmış ve bunun gibi bir sürü lakırdı. Argüman da şu: Zagor bir sürü kavgasında sopa yemiştir, yakalanmıştır, yenilmiştir. Tamam, bu gerçeği kimse yadsımıyor. Ancak kabul edelim, bu sözü edilen sopa yenen kavgaların hepsinde bir üçkağıt mevcuttur. Ya çok kişi dalarlar (Çok= gerçekten çok) , ya bayıltıcı toz atarlar, ya ölmüş taklidi yaparlar, bu ve bunun gibi bir sürü adi hile ile Zagor’u o an için alt edebilirler. Ettiler de. İlk olarak, Zagor’u dürüst bir kavgada yenmeniz imkansıza yakındır, bunda mutabık kalalım. İkinci olarak o anki ahval ve şerait içinde Zagor’u alt ettiniz diyelim. Bu asla uzun sürmeyecek Zagor bir şekilde kurtulacaktır. Alt ettiğiniz an öldürmeye çalışsanız olmaz. Zira: (Bkz: Zagor’un ölümsüz olması) Daha fazla detaya girip, kanıtlar sunmuyorum, Zagor okuyucusu bunu bilecektir. Bilmeyenler için de
kitaplarımızda tek tek yazdık, bir zahmet okusunlar.

Konumuza dönersek, Zagor’un bazı kahramanlarda default olarak gelen, kurt, at, köpek, sincap gibi hayvan kanka müessesesiyle işi yoktur bildiğiniz gibi.
Hayatı münasebeti ile hayvan besleyecek
bir düzeni de olmadı hiçbir zaman. Bir tek birkaç macerada musallat olan kanguru, penguen, ördek karışımı enterasan hayvan Going Going’e sem
pati besledi. Bu yüzdendir ki hayvanlarla ancak onlar kendisine ya da birilerine saldırdığında karşı
karşıya geldi. Zagor türlü türlü mahlukatı gerek yumruk, gerek uçan tekme, gerek kafa atarak devirmiş, "teketekte yenilmesi imkansıza yakındır" iddiamızı makul hale getirmiştir.

Buyrun. Koca gidi arslanı tek yumrukla yere seren bir kişidir Zagor. Bu gücü tasavvur etmek için, hayvanat bahçesine gidip, arslan karşısında birkaç dakika düşünmek kafidir.
Kedi familyasının Zagor evreninde faydalı bir iş yaptığı görülmemiştir. Varsa yoksa kabilelerin arasına dalıp asayişi bozmak. Böyle olduğunda da Zagor ile karşılaşmak mecburi oluyor. Arslanı yumruk manyağı yaptı diyorum jaguardan mı korkacak.
Familyanın asi çocuğu puma. Ancak 60 km hızla koşup bir tane yavru geyik avlamayı bilirsiniz. Müstahak bunlar sana.
Timsahla birden fazla karşılaştı Zagor. Bir timsah karşısında, rahmetli timsah avcısını kıskandıracak kadar rahattır. Timsah zaten aerodinamik olarak belli hantallıklara sahip. Ağzını kapatacaksın ya da ağzı açıkken ağzına bir şey sokup kapatamamasını sağlayacaksın. Göbeği de yumuşacıktır. Boydan boya yardın mı bıçakla bitti gitti.
Ahtapot salatası gerçekten enteresan bir meze. Yalnız ahtapotu öncesinde duvara iyi vurmak gerekiyor. Yoksa sert kalıyor.
Normalde gördüğü bir yılana saldırmaz Zagor. Ancak bir hıyanet, bir musibet, bir sinsilik oldu mu, kafaya yersin baltayı.
Ayı hantaldır tamam. Belki ben bile karşısına bir balta ile çıksam öldürebilirim. Ama çıplak elle ayı öldürmek. Hele ki ayıya kafa atmak diyor ve diğer hayvana geçiyorum.
Balina avı yapmamış bir kahramanla, fumetti kahvesinde çok pis dalga geçiyorlarmış. Zagor da kahvede lavuğun biri laf atar, başımızı belaya sokar diyerekten, kuzey maceralarının birinde o işi de görmüştür.
Geyik deyip geçmeyin. Yabanileri, insana saldıranları var. Boynuzunu dağa taşa sürtüp bileyleyeni var. O yüzden bu vahşi geyiklere çok kıl olur Zagor. Körpesini ise sever. İkisini de öldürür, ikisini de yer. (zengin kafiye) Bu geyiklerin etini kurutup aylarca heybede taşıyıp, zor zamanlarda katık yapabilirsiniz. Eti çok bereketlidir.
Zagor’un üstünlüğüne kanıt karşılaşmalardan biri daha. Full kontak mı yapıyorsun, dövüş sanatları mı biliyorsun, Ninja mısın? Hiç fark etmez. Bir kartal sana havadan saldırsa kılını kıpırdatamazsın. Hem gaga hem de pençeler ölümcül yaralar açabilir. Tex’in Chicago’daki bir macerasında da gördük. Bu yabani kuşlar kaç kişiyi öldürdü. O yüzden, yabani bir kartalı bile yenen Zagor, Conan’ı devirince şaşırmasın kimse.
Zagor her ne kadar suda hızı azalsa da çevikliğini muhafaza eder. Bir timsahı suda öldürmek daha kolayken, bir köpekbalığını öldürmek her babayiğidin harcı değildir. Ancak bıçak şart tabi bu tür karşılaşmalarda.
Kurt tek başına Zagor’a karşı bir tehlike arz etmese de, toplandıklarında çok tehlikeli olabiliyorlar. Ateş, balta ve tabanca etkili yöntemlerden.

Bağlayalım: Bunlar dışında nice fantastik hayvanı da telef etti Zagor. Olimpos macerasında üç kafalı iri bir köpeği devirmişti mesela. Doğa acımasız, hayvanlar ise en usta avcılar. Fakat Zagorumuz, içgüdüsüyle, bildiği tek şey olan öldürme güdüsüyle, saf acımasızlık ile saldıran hayvanları bile birkaç hamle ile evcilleştirebiliyor. O yüzden artistlik yapıp Zagor’un karşısına çıkacakları uyaralım. Kan alırlar kan…

Pazartesi, Ağustos 24, 2009

Zagor vs Diğerleri (5.Tur)

Zagor vs Tenten

İlk Tahmin: Ertuğrul Özkök’ü dize getirdi, Tenten’i mi dövemeyecek Zagor.
Olasılıklar: Ahmet Yılmaz demişti zamanında Tenten’e. Yavrum çocuk musun, adam mısın, gazeteci misin, karikatür müsün diye. Gazete
den harcırahı alıp diyar diyar gezmesini biliyor bir tek. Korkusuz da bir çocuk, tekme tokat dalıyor, köpeği Fındık’a kıs kıs yaptırtıyor da Zagor karşısında bir şansı olamayacağı açık. Hadi Z
agor’un kirli çamaşırları olsa onları açığa çıkarmakla tehdit edebilir en fazla ama Zagor püripak tertemiz adam. Kendimden kuşkulanırım, ondan kuşkulanmam. Bu şartlarda Tenten’i aynen paketler Zagor. Çizgilerine laf yok tabi.
Zagor vs Zagor

Ah ah. Aynı "Kramer Kramer’e Karşı" gibi oldu. Yok abicim yok, psikolojik göndermeler yapmayacağız. Harbiden Zagor ile Zagor’u dövüştüreceğiz. Ki aslında zaten bu karşılaşma eski sayıların birinde oldu. Onu yazıcam bitti gitti.

Zagor’un tıpatıp aynısı bir adam var. Bu afacan Zagor’un kıyafetlerinden bir takım yaptırıp çıkmış piyasaya. Millet anlayamıyor tabi ki kim orijinal Zagor kim sahte. Mecburen kapıştılar bunlar finalde teketek. Bu karşılaşmada olasılık falan yok tabi ki. Zagor 1000 defa da karşılaşsa alırdı ve bu sefer de aldı zaten. Zagor oğlum bu. N’apar adamı? Geride tek bir problem kaldı. Karşılaşmayı kazanan orijinal Zagor mu yoksa sahte Zagor mu bilemiyoruz. Gerçi çok önemi de yok. Zagor kazandı, bitti.

Zagor vs Serdar Ortaç

Gene çok zorlu bir rakip ile karşı karşıyayız. Önce biraz rakibimizi tanıyalım: Karşımızda sadece bir popçu değil, aynı zamanda milliyetçi ve belki Türkçü diyebileceğimiz bir kahraman var. Çıplak sesi normal bir insanı sersemletebilirken, elektronik ritimlerle birlikte karşısındaki bir insanın östaki borusunu beş on saniye içerisinde çatlatıp, kulaktaki denge merkezini tarumar edip adamı yere çalabilir. Aniden Michael jackson’dan Billie Jean söyleyebilme, seri bir şekilde çatal kaşık fırlatabilme, ilk meşhur olduğundaki küt kesimli saçlarından oluşan peruğu ile hasmını korkutabilme, "topu topu 7 nota var kaç ayrı beste yapılabilir ki” şeklinde o sırada şimşekler çakmasına sebep olacak kudretteki vecizeler ve bir ok gibi hasmının kalbine saplanan şarkı sözleri söyleme gibi yetenekleri var. Adeta her yerinden çeşitli silahlar çıkan bir ninja gibi.

Zagor’u salalım Serdar Ortaç’ın karşısına ve fight! diyelim. Serdar Ortaç hızla saldırıya geçerek yüksek sesle bir şarkısını söylemeye başlayarak hamlesine başlar. Zagor, enteresandır ama hiç etkilenmez. Serdar Ortaç baslar, tizler ve diğer tüm elektronik üçkağıtla volume’u artırır. Zagor’da hala tık yoktur. Baltası ile Sayın Ortaç’ın üzerine yürümektedir. Serdar Ortaç hafiften endişelenmeye başlar karşısında Ahmet Kaya, Tarkan, evde kalmış bir kız güruhu ya da dejenere bir kitle olmadığını anlamıştır. Hemen çatal kaşık fırlatarak b planına geçer. Zagor kendisine karşı gelen jumbo malı ölüm aletlerinden müthiş refleksleriyle baltasıyla her birine seri bir şekilde vurarak kurtulur. Bu sırada Zagor’un kulağındaki tıkaçları görürüz. Vay kurnaz vay. Ondan etkilenmemiş demek ki Serdar Ortaç’ın müthiş sesi ve müziğinden. Ee, sadece kas gücüyle Zagor olunmuyor diye boşuna söylemiyoruz. Neyse çatal bıçaktan da kurtulan Zagor, Serdar Ortaç’ın küt kesimli peruğunu takıp Zagor’u kör etmesine fırsat bırakmadan baltasını rakibinin kafasına ekleştirir. Tek darbe ile yere yıkılan Serdar Ortaç’ın yerde hareketsiz bir şekilde yatmasına rağmen ağzının kıpırdadığını görürüz. Kulağımızı ağzına yaklaştırsa idik kısık sesle de olsa Billie Jean’ı söylediğini, aslında etkisiz hale gelmediğini, bir süre sonra gene eski gücüne kavuşacağını anlayabilecektik. Ancak Zagor’un huyu bu. Düşene vurmaz. O başka bir macerada ona her türlü hinliği yapacak olmasına karşın onu yok etmez. Hadi Serdar Ortaç, yürü git işine. Bir daha bu kadar kolay kurtulamazsın söyleyeyim.

Cumartesi, Ağustos 22, 2009

Zagor ve Çocukluk

Zagor’u hâlâ beğenen, zevkle okuyan, onun için bloglar yapan (hmm!) birileri var ise, iddia ediyorum çok büyük çoğunluğu çocukluk çağlarında Zagor ile tanışmış, nostalji, macera, western ve çeşitli aidiyet duygularıyla karışık bir okur hissiyatı ile onun hastası olmuştur. Zagor sadece okuduğumuz çizgi-romandan ibaret değil, çocukluk ile, okul ile, arka mahalle ile, Sedat ile, yağlı ballı ekmek ile, Tayfun ile, iskelet anahtarlık ile, tahta kılıç ile, koltukların/halıların altı ile ilgili envai çeşit simgeyi de içinde barındırır.
Gerçekçi olduğumuzda günümüzde bir çocuk ya da gencin Zagor ile tanışması çok zor. Zaten içlerinden küçük bir yüzdesi okumanın büyüsünü keşfedecek. Onlar da inanılmaz kurgulardaki mangalar, grafik romanlar, animeler falan derken Zagor’u asla fark edemeyecekler. Zaten belki de fark etmemeliler.

Bu Zagor tutkusunun kaynağını Freud’a kadar, ana rahmine dönme isteğine kadar götürmek mümkün. Çizgi-roman okurken, oradaki her zaman iyilerin kazandığı,kurgu dünyayı yaşayan, kendine bahçede/ormanda/arsada gizli yer yapan, evde yastıklardan yuva yapan, her türlü küçük izbe deliği benimseyip içine giren, nihayetinde en güvende hissedebileceği yer olan ana rahmine dönmek isteyen çocuk bu tutkunun kaynağını açıklıyor.

Bu tutkuyu biliyoruz. Zaten yazının konusu da bu değil. Çocukların sınırsız özgürlükteki beyni ile, kafalarındaki tüm kavramları bu özgürlüğe göre değerlendirip çılgın ifadelerde bulunabilmeleri ve bu çılgınlığın Zagor ile temasını anlatacaktık. Anlatacaktık da Freud falan derken kafa kalmadı ki. Jung'a girmeden hemen konuyla alakalı bir örnek verip kapatıyorum.

Örneğimiz bir dönem hemen her yerde tezahür eden, elektro sazlarla yapılsa yeri olan meşhur kopil atışmalarından:

-zagor anasını satarolum tommiksin. gelmiş tommiks diyo ya. çelik bilek falan desen.
-olum tommiks nebçim silah kullanıyor. zagor yaklaşamaz bile.
-baltası var olum adamın. baltalı ilah adam. uçarak bi koydu mu..
-örümcek adam da zagor’u döver olum. ağa hapsetti mi bitti işte. hem o daha iyi uçuyor.
-ne örümceği ne zagor’u be.. süpermen var olum. adam süper zaten.. daha yaklaşmadan ışın manyağı eder hepsini.
-sekter lan.. o zaman zagor kriptonit alır olum. hatta baltasını kriptonitten yapar, gömer süpermenin kafaya.
-zagor nerden bulcak lan kriptoniti.
-bulan nası buluyo.
-atatürk hepsini yener olum. kaç bin kişiyi yenmiş..
-allah da çarpar olum hepsini.. (overdose!)


Ortaiki yıllarına uzanıp bir örnek de beyazperdeden verelim:

-lan ceki cen kim be.. çak norris’in, kartal tepiği hareketi vardır.. böyle bi koyarsın tepeden..
-hareket yapmaa! olum ceki cen’in komedisine bakma.. ceki cen, çak’a bir çaksa, sağlı sollu bi girişse. çak noris daha o kartal vuruşunu yapamadan apışır..
-e burujliye ne diyeceksin mınak oyim.. onu da mı döver ceki cen..?
-burujli başka. mamçıkasız olursa kafa kafaya giderler. ama burujli’de mamçıka olursa affetmez, pekmezini akıtıverir.
-ona bakarsan van daym hepsini ske ratar.. ejderha kuyruğu’nu şöyle çaktı mı adama napar biliyon mu?
-lan skicem.. elini ayağını.. rahat dur.
-huuaa! kobra vuruşu.. yihhaa. (duf!)
-aağğgh.. ananı.. kobranı.. al sana kaplan taşağı (çof!)
-ağgg. ayı kapanı.. hheeytt.. (pack!)
-uffgh.. fare çükü.. (swiss!)
-ulan.. all.. eşek osuruğu (bombaay!)
-pieeeh.. bu ne lan.. için çürümüş lan. allah belanı versin senin.
-ehehe.. eşek osuruğu affetmez olum..

Pazar, Ocak 11, 2009

Zagor vs Melih Gökçek

İlk Tahmin: Gökçek alır. Ah ah. Şaka yahu. Zagor alır tabi ki. Ee, Zagor alır değil mi? Hı?

Olasılıklar: “İyice saçmaladın be hacı, Melih Gökçek nerede Zagor nerede demeyin” dostlar. Ben bir şekilde Melih Gökçek’e haber uçuruversem “Zagor senin hakkında şöyle böyle demiş” diye, “fitne fücur yapmış” diye; benim bildiğim Melih Gökçek bu çizgi-roman kahramanıdır demez, 1800’lü yıllarda yaşamış demez, bir şekilde Zagor’u bulur ve onu düelloya davet eder. Elbette ki Melih Gökçek, Zagor karşısında er meydanında değil,  en güçlü olduğu arenada, yani televizyonda savaşmak isteyecektir. 

Elinin altında, aralarına beyaz kağıtlarla ayıraçlar konmuş  yüzlerce Zagor cildiyle gelen Melih Gökçek’i görür gibiyim. Elindeki Zagor cildini kameralara sallayarak, “Bırak şimdi Ankara halkını, sen bu karelere cevap ver. Kızılderili halkının koruyucusu geçiniyorsun ama bak bu kadar Kızılderili öldürmüşsün, işte
 belgeler,  duman vererek, ışık gösterisi ile kızılderilileri ilahım ben diye kandırıyorsun. İşte hepsi yazıyor. Hem ilah ne demek. Sümme haşa. Sen Allaha karşı mı geliyorsun” diyerek Zagor’a durmadan vuracak. Yetmeyecek, “Peki ya  Çiko ile tek başına geçen geceler, o kulübede iki erkek neler çeviriyorsunuz kimbilir” diye  belaltı çalışmaya devam edecek. Ola ki tartışmanın yöneticisi Uğur Dündar “aa bu kadarı da fazla ama Sayın Gökçek” diyerek araya girmek istesin, ona da “Siz hiç konuşmayın. zaten Martin Mystere diye gene aynı yayınevinin başka bir kahramanına olan aşırı benzerliğiniz yüzünden Zagor’un tarafını tuttuğunuz belli, bana komplo yapıyorsunuz…” diyerek onu da susturacaktır.

Zagor alışık olmadığı tüm bu kakafoniden sersemleyecek ve Melih Gökçek ile  iletişim kurmanın tek yolunun beden dili olduğunu anlayacak akabinde baltasını sakince masanın üzerine koyacaktır. 

Melih Gökçek elbette bu tür imâlara pabuç bırakacak biri değil. Baltayı görür görmez anında korumalarını devreye sokacak, ayrıca, samuray kılıcı sahibi olan oğullarını da Zagor’un üzerine salacaktır. Üzerine saldıran onlarca kişiyi gören Zagor, derin bir “ohh” çekecek ve en iyi bildiği işi yaparak herkesi sıradan güzelce paketleyecek,  tek başına kalan Melih Gökçek’in üzerine yürüyüp  “baltam gelecek kellen gidecek” diyerek onu iyice korkutacaktır.  Melih Gökçek tüm korkusuna rağmen  en güçlü silahı olan 32 dişe keman çaldıran müthiş sırıtışını yaparak son kozunu oynayacak, hatta dişlerinden yansıyan parlama ile  Zagor’u kısa bir süre afallatacak, ancak “ahyaak” sesi akabinde baltanın kafaya ekleştirilme efekti  ile karşılaşma bitecektir. 

Ancak benim bildiğim Melih Gökçek bunu Zagor’un yanına bırakmaz. Her gün yapacağı bir basın açıklaması ile Zagor hakkında binlerce iddiada bulunacak, Zagor balonları yaptırıp kameralar önünde bunları patlatacak, en iyi ihtimalle üşenmeyip kendini Darkwood’un bağlı olduğu Pennsylvania’dan senatör seçtirip Zagor’u yerinden yurdundan edecektir. Nerden bulaştıysak bu adama... 

Cumartesi, Ocak 03, 2009

Zagor'un Albümünden (6)

İtiraf edelim Zagor’un komik bir kostümü var. Çoğu macerasında çoğu kötü adam kendi meşrebince dalga geçti bu kıyafetle. Kırmızılı, palyaço, soytarı vb aşağılamalarda bulunup temizce sopalarını yedi herkes. Vahşi batıdaki en açık görüşlü en anti muhafazakar adam sayılabilecek, ilk göz ağrımız Ken Parker bile “İnsanlar, Hayvanlar ve Kahramanlar” adlı macerasında Zagor bardan içeri girince ona ve tabi ki kıyafetine hayretler içinde  bakıp, "ne garip insanlar var yahu" diyerek muhabbetine devam etti.  Ken Parker’a karşı boynumuz kıldan ince ama Zagor’un kıyafeti ile dalga geçenlere iki çift laf etmeli. 
Daha önce yazdık hep bunları. Kitaplarımızda bir bir söyledik. Kıyafet, imaj, karizma, maske, kanka, hayvan, bunlar kahramanlık müessesinin gerçekten de en önemli ve gerekli unsurlarıdır. Hele ki Zagor gibi, Kızılderilileri ilahım ben diye kandırıp demeyelim de etkileyip, etkisinin çoğunu bu mitten, görünüşten, kıyafetten ve dolayısı ile bu karizmasından alan bir kahraman için kıyafet hayati önem kazanıyor. Bazı maceralarında farklı kıyafetlerle gördük Zagor’u. Kaban giydi üstüne, yırtıldı komple üstü başı, tanınmamak için kılık değiştirdi ve her seferinde yadırgattı okuyucuyu.  Örnek karede de gördüğünüz gibi o yıllarda Amerika’daki en modern kentlerden biri olan Chicago’ya, bir arkadaşının kaçırılan oğlunu bulmak için  gidip, sudan çıkmış balığa dönen Zagor; millet kıro demesin diye bir terzide takım elbise, mintan, ayakkap falan denemiş; papyon olayına girerek, satıcıyla pazarlığa girişmiş, kırk yıllık esnafmış gibi, "kaçtan veriyon bu takımı", "en son kaç olur", "aynısı Darkwood’da 15 dolar şerefsizim" gibi lakırdılarla, kendisine daracık takımı satmaya çalışan satıcılarla savaşmış, Chicago’nun kazığını yememek için de oradaki eskicene bir ceketi satın almıştır. 

Cümle zalımın karşısında dimdik duran Zagor’un, Kızılderililerin karanlıkta  görünce altına kaçırdığı Zagor’un takım elbisenin içine girince mali müşavir gibi munis bir adama dönüştüğünü görüyorsunuz. Artık Zagor’un kostümüne laf eden çıkmaz umarım.