Cuma, Şubat 26, 2010

Zagor'un Albümünden (7)

Zagor düşmanlarının argümanlarını sık sık dile getirip, burada ifşa ediyoruz bildiğiniz gibi. Gene Zagor’un cinsel hayatı ile ilgili yakışıksız bir kare ile karşınızdayız.

Neymiş efendim? Zagor ile Çiko bir otel odasında, yataklarında yatıyorlar. Zagor çıplak. Çiko pijamalı. Lamba kısılmış, ortam loş. Solda az önce bir şeyler olduğunu kanıtlayan bir “az sonra” ibaresi ve Çiko tüy dikercesine soruyor: "Ne düşünüyorsun?"

Şimdi maceradan bağımsız sadece bu kareyi verirsen, bunu okuyan kişilerin durumdan işkillenmesi normal. Ben de kareyi ilk gördüğümde “ohaa” resmen yılların sevişme sonrası edilen saçma sözlerde daima ilk üçe oynamış klişesi “ne düşünüyorsun” diye sormuş Çiko diye afallamıştım. Gerçek hayatta bu sorunun tek yanıtı vardır "seni" diyerek yalan atarsın ve mizansen biter. Zagor'da ise malum karenin öncesine ve sonrasına baktığınızda sorunun tamamen macera ile ilgili olduğunu görebilirsiniz.

Magazin zevkli bir konu, ancak bu boyuta gelen, amacı salt karalamak olan haberlere üzülüyorum. Ne yani maceralardan ilgili kareleri cımbızlayıp, “Biraz eğilsene", "şunun ucunu tutsana", "yerleştirsene", "dayan Çiko" gibi çift anlamlı kelimelerin geçtiği balonlarla süsleyip sansasyonel haberler üretince Zagor okuyusunun buna itibar edeceğini mi düşünüyorsunuz?Kendinizi düşürürsünüz ancak.

Bu sebeple hem senaristlerin hem de çr çevirmenlerinin çok dikkatli olması, bu tip kareleri hem çizerken hem de yazıp çevirirken iki defa düşünmesi gerekiyor.

Not: ilgili kare Zagor'un "Olimpos Çöküyor" adlı şahane macerasından. Kafayı yemiş bir arkeolog Amerika'da antik yunan tanrılarının oturduğu dağ olan efsanevi Olimpos'dan hareketle benzer bir ortam yaratıyor ve Zagor dahil cümle yiğidi, 3 başlı hayvanlardan, ilüzyon tuzaklarına kadar bir dizi yarışmadan geçiriyor. Kin, nefret, intikam, macera, fantazya, bilimkurgu hepsi bu macerada.

Cuma, Şubat 19, 2010

Zagor vs Tarkan

İlk Tahmin: Çok yanlış iş yaptık çook!

Olasılıklar: Olasılık falan yok. Zagor Tarkan’ı döver dövmesine de bunu nasıl usturupluca yazacağız, milliyetçi çr severleri incitmeden nasıl sıyrılacağız onu merak ediyorum. Öncelikle Sezgin Burak’ın şahane eseri Tarkan’a karşı boynumuz kıldan ince onu söyleyelim. Bizim kapıştırdığımız Tarkan, çizgiromandaki değil yeşilcamdaki Tarkan yani Kartal Tibet’tir.

Bir kere kurt falan demeyin sakın. Çizgi-romanda pek cevval pek atılgan ama filmlerinde gördük tek numarası var paçadan tutup çekiştirmek, bir de karşıdaki kişinin elinde bileklik var ise onu tutup çekiştirmek. Zagor kendisine karşı koşan kurdu görünce seri bir şekilde yerden taş alıp atarmış gibi yapar ve kurdu savuşturur. Kalırlar karşı karşıya. Zagor’un elinde baltası, Tarkan’ın elinde keskin kılıcı.
Ancak o da ne. Tarkan’ın peruğundaki kahkül sürekli yüzüne düşer ve Tarkan’ın görüş alanını sınırlandırır.. Tarkan üfleyip kahkülü attırmaktan maça konsantre olamaz bir türlü. Neyse, Tarkan ya Allah deyip Zagor’un üzerine atlar, Zagor Tarkan’ı kılıç tutan bileğinden yakalayıp, ayağını göğsüne dayayarak, eğilip üzerinden aşırtıverir. Aşırtıverir de aşırtıvermeyeydi daha iyiydi. Tarkan tepeden uçarken kıyafetin altından gözüken büllük Zagor’u sıyırarak geçer neredeyse.
Tarkan hızının ivmesiyle uçup 3 metre ileriye düşer. Bu arada da süper mini kıyafeti tüm cüretkârlığı ile saklamaya çalıştığı takım-ül taklavatı cümle aleme gösterir. Eyvah ki eyvah! Hem seyredenlerin hem de Zagor’un içi bir mayhoş olur. Gözleri flash patlamışçasına körelir. Bu manzara karşısında Zagor da dahil herkes hemen arkasını döner; bazıları da eliyle siper eder gözlerini. Tarkan bu afallamadan yararlanarak kalkıp tekrar saldırır. Zagor’u arkadan yakalar ve kollarıyla sıkar.
Zagor az önce gördüğü manzaranın da etkisiyle şimdi de arkadan dayamış olan Tarkan’dan öyle bir huylanır ki; enseden aşağı öyle bir ürperme iner ki, can havliyle de olsa elleriyle arkadan Tarkan’ın kafasından tutup, son gücü ile fırlatır. Tarkan, maalesef yaklaşık 50 km/s hız ile 10 metre ilerideki bir duvarda patlar. Tarkan’ın artık kalkmaya mecali yoktur. Zagor hissettiği karmaşık duyguları ile gücünü ayarlayamadığından dolayı vicdanen de üzülerek Tarkan'ın yanına gider ve pansumanına yardımcı olur. Tarkan fısıldayarak “ sağol dostum, benim mağarada şifalı su var, ona girerim bir şeyim kalmaz” diyerek Zagor’u cevaplar. Karşılaşma biter, Zagor kazanır. (iyi yırttık!)

Pazartesi, Şubat 15, 2010

Hellingen

Yok böyle bir psikopat! Yekpare ve al bir entari giyen Hellingen’i, Türk filmlerindeki üçüncü sınıf figürasyona benzeyen tipi, Zagor’a olan nefreti ve teknolojiğinden fantastiğine envayi çeşit buluşu ile hatırlıyoruz. Sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim: Hellingen’i Zagor maceralarına kattığı B movie havasıyla seviyorum.

Ki bu "B Movie" havası diyerek iki kelime ile işin içinden çıkıverdiğimiz nane ile Zagor arasında sağlam ve ince bir ilişki var; Hellingen de bu ilişkinin ana aktörlerinden biri.

Aynı zamanda belki de Zagor’a yapılan en sert eleştirilerin müsebbibi bu adam. 1800’lü yıllarda robotu gören, uzaylıyı gören, denizaltı makinesini gören ve Zagor evrenine aşina olmayan kişi ne diyor. “ahaha ne bu be, çok saçma yea”

Konuyu biraz sulandıracağız ama en sevdiğim şeylerden biri b movie ve onun ekseninde oluşan, içinde Zagor’u da sayabileceğimiz kültür ve bu kültürden türeyen her türlü mamule “çok saçma” diyen bir insan evladı ile konuşmak. Attack of the Killer Tomatoes adlı 78 yapımı bir film var. “Katil Domateslerin Saldırısı” adıyla çevrilebilir. Filmde mutasyon geçiren domatesler büyüyüp insanları öldürmeye başlıyor. Paragrafın başında söz ettiğim güzide insan da bu filme bakıp “çok saçma yea” diyor. Sensin len saçma.

Morpheus Matrix’e yeni gelen Neo’ya dediği gibi konuşsun “Gerçeğin çöllerine hoş geldiniz” “Saçma nedir? Saçmayı nasıl tanımlarsın? Gördüklerinin gerçek olduğunu mu sanıyorsun?”

Her gün sabah 06:30’da kalkıp bütün gün çalışan, gece anca evine dönen, dizisine yetişmek için apar topar yemeği toparlayıp akabinde dizi başında sızan insan evladı, aynı Age Of Empires’daki köylüler gibi hiç durmadan bir sonraki çağa geçmek için çalışan insanoğlu hiç utanmadan yaşadığı hayatı hiç düşünmeden, sorgulamadan bu filme “çok saçma” diyor. Bu sefer de Fırat’tan gelsin: “Yek yeea” Sensin ulen saçma. Tüm hayatın ile kelimenin tüm anlamı ile çok saçmasın. Sen var ya sen…
Öhm. Hellingen’e dönersek, Zagor evrenindeki en tutarlı, en istikrarlı en önemli düşmanlardan biridir kendisi.

Zorlarsanız kendi içinde makul taraflarını da görebilirsiniz. Robottur, denizaltıdır, uzaylılarla temastır, bunlar 1800'lü yıllarda da olsa yapılabilir. Bu anlamda Hellingen zekası ile övgüyü hak ediyor ancak Hellingen ve nice kötünün patladığı, aklını sapıttığı nokta dünyayı ele geçirme arzuları oluyor. Öyle güçte biri rahatlıkla kendi çapında krallığını kurup, gül gibi yaşayacakken, nerden akıllarına geliyorsa, bu dünyayı ele geçirme isteğiyle yanıp tutuşuyorlar.

Hayır, gittin bir bölgede, Pennsylvania’nın kuzeyinde hükümdarlığını kurdun, takıl orada mis gibi. Tüm dünya neyine; gidip Kütahya’yı ele geçirip ne yapacaksın?

Zagor ile Hellingen ilk defa Titan adlı macerada karşılaşıyorlar. Hellingen’in icat etttiği Terminator’ün 3.1 versiyonu olan Titan’ı Zagor parça pinçik edip gölün dibine yollayınca, Hellingen’e bu olay evlat acısı gibi koyuyor ve Zagor’a olan büyük kin başlıyor ki bu durumda Hellingen’e hak vermemek elde değil. Yıllarca çalışıp didin, 1800’lü yıllarda azmedip uzaktan kumandalı dev bir robot yap ve Zagor gelsin, balta ile, robotunun devresine devresine, çipine çipine vursun. Yedek parçası yok, servisi yok, garantisi yok. Elde dumanı tüten metal yığınıyla kalakal. Bununla bitmiyor, daha sonraki ilk karşılaşmalarında Hellingen ne yapıyor ediyor Titan adlı robotu tekrar çalıştırıyor ama Zagor durur mu? Bu sefer de bir denizaltı (hemi de Hellingen'in denizaltısı) ile Titan’ı gene yok edip, gölün sularına gömüyor.
Hellingen yaşadığı bu travmalardan sonra, Tüm dünyayı ele geçirme arzusunu "Zagor’u yok etme" olarak güncelliyor. Bu sayede kendisinin Zagor’a karşı olan nefretinin kökenlerini anlayabiliyor ve ona hak verebiliyoruz. Ama neticede kötüsün kardeşim. Kaybetmeye, Zagor’un tokadını her seferinde yemeye mecbursun. Sen de bunu anla biraz.

Anlasa durur. Ama Hellingen, cümle kötüdeki ortak zayıf nokta olan, bitmek tükenmek bilmeyen saplantısıyla Zagor’un karşısına tekrar tekrar çıkıyor Buna karşılık Hellingen hangi şeytani buluşu ile gelse Zagor onu durdurmakla kalmıyor, o milyonlarca dolarlık icatları tarumar ediyor. Her macerada yenilen, öldü sanılan Hellingen bir daha ortaya çıkıyor, birinde uzaylılarla iletişim kurup, onlarla birlik olup Zagor’un karşısına çıkıyor, (akronlularla tanışıyoruz) , ötekisinde
Freddy gibi düşlere girerek kabus oluyor, her madara oluşunda daha da kinlenip daha güzel maceralarla geri dönmeyi garantiliyor. İstikrarı ile Zagor okuyucusunun gönlünde Zagor düşmanı da olsa haklı bir yer edinip, maceraları zevkle okunmaya devam ediyor. Kötü de olsa, saplantısı sebebiyle denyo da gözükse, entarisi ala şeftalisi bala benzese de seviyoruz. Siz "Elveda" dediğine bakmayın. Çıkar gene bir delikten, yakındır.