Cuma, Temmuz 22, 2011

Zagor ve Kürtler

----------Vhuuuuu!   (çöl çalısı yuvarlanarak geçer)-----------------

Zagor’umuzun yaşadığı  Darkwood, yani Pennsylvania, yani Amerika; bugünü bırakın, 1800’lerde dahi  yapısı itibariyle Türkiye’den çok daha kozmopolit, bin çeşit adamın yaşadığı bir memleket.  Yerli halklar var, Amerika keşfedilince, durağa gelen belediye otobüsüne atlar gibi hurra Amerika’ya dalan Avrupalılar var.  İngiliz’i, Brezilyalı’sı, Fransız’ı, İspanyol’u…

Bu kadar adam, bu kadar farklı kültür… Tabi ki savaştılar. Kendi içlerinde zaten savaşıyorlardı, birbirlerine karşı savaştılar,  yerli ve beyaz olarak savaştılar, kuzeye ve  güneye ayrılıp savaştılar, yeni bir savaş nedeni bulmak için savaştılar.

Zagor’un mesaisinin sürdüğü 1800’lerin ilk yarısı, Kızılderililerin bir yandan kendi aralarında bir yandan da beyazlarla savaştığı döneme denk gelir.

Zagor hem kendi aralarında kapışan kızılderileri hem de beyazlarla kapışanları ayırmaya çalışır boyuna.  Gerçekte çoğu macerasında çift taraflı oynar. Bu sebeple çoğu solukbenizli ona kızılderili dostu, dönek vb  kendilerince aşağılayıcı lakaplar takarken, aynı tipolojinin Kızılderili tarafı da Zagor’u beyaz olmakla, beyaz dostu olmakla, hain olmakla suçlar.

Zagor her iki tarafın çoğunluğunun da  esasında masum insanlardan oluştuğunu,  iki taraftan da çok küçük bir kesimin, farklı taraflarda olmalarına rağmen aynı hasletlerle savaş çıkardıklarını idrak etmiştir.
Ancak savaş aklın bittiği yerde başlar. En masum beyaz, eline tüfek alıp, uygun ortamda havaya sokulunca, en masum kızılderiliyi kolaylıkla öldürebilir.  Aynısı diğer taraf için de geçerlidir. Savaş başladıktan sonra herkes haklıdır. Ölmemek için öldürür herkes.   Böylece ölmemek için ölür herkes. Denklem kırılır, matematik biter.

Savaş, aklın bittiği yerde başlar ama aklın geri geldiği yerde bitmez maalesef. Savaşın bilançosunu ve zararlarını gören aklı selim “bunu durduralım artık” dese de, savaş kendi bilincini ve aktörlerini yaratmıştır.  Simüle edelim:

----------------- B: Beyaz  -  K:Kızılderili -----------------
B1 ailesi ile yeni topraklara göç eder. Dünyanın en masum, en sevecen, en şahane adamıdır.  K1 ise topraklarında kabilesi ile mutlu mesut  yaşayan, tüm kabilenin en iyisi, en güçlüsü, en süperi, kabilenin de lideri bir yerlidir.

K1 yaşadığı yerin yakınlarına yerleşen beyazlar  yüzünden Bizonların göç yollarının değiştiğini görür. Endişelenir.

B1 yeni, bereketli, uçsuz bucaksız topraklardadır.  Çok mutludur. Her şey boldur. Toprağı eker. Bizonları avlar. Kızılderililere ve bizonlara saygı duyar.  Kardeş kardeş yaşadıkça bu topraklar herkese yeter diye düşünür.

B2 ve B3 bizonların bu bölgede bol olduğunu görür. Bizon boynuzu iyi para etmektedir. Bir de yanında av keyfi vardır ki paha biçilemez.  Bizon avına başlarlar, bizonlar milyonlarcadır, avla avla bitmez. İyi insanlardır gerçekte ancak biraz sorumsuzdurlar.

K1, Beyazların bizonları öldürüp sadece boynuzunu almasına, etini ziyan etmesine çok feci kıl olur. Çok saçmadır, ayıptır, günahtır. Doğaya, manituya hakarettir.  Bizonlar etiyle, sütüyle, derisiyle onların yaşamasını sağlayan mucize bir hayvandır. Beyaz adam nasıl olur da bu hayvanları avlar. Üstelik yemek için değil, zevk için. Bunları uyarmak lazımdır ama nasıl?

K2 heyecanlı bir gençtir. Bizonları öldüren beyazlar yüzünden nasıl zor duruma düşeceklerini anlar. Dağdan gelip bağın içine eden böyle bir adamı hazmedemez. Arkadaşları ile pusu kurup Bizon avlayan beyazları kaçırtmak isterler. Ok ve yayları ile tehditkâr bir şekilde üzerlerine yürürler.

B2, B3 karşılarında onlara doğru saldıracakmış gibi koşturan kızılderililerden ürkerler . B2 ölmemek için silahını ateşler. K2 vurulur. K3 de B2’ye mızrağını saplar.

Olay çabuk duyulur. Beyazlar vahşi kızılderililer balonunu üflerler. Kızılderiler ise hem tek yaşam kaynaklarını yok eden, hem de üstüne üstlük artık  patlayan boruları ile kendilerini de öldüren beyazları düşman ilan ederler. Savaş baltaları toprakdan çıkarılır.

Herkes temkinlidir. B7 ve grubu, K9 ve grubu ile kapışır. B4, K5 ile. Amiral battı başlar.  Gruplar birbirlerini gördükçe kendilerini savunmak için karşısındakini öldürme yoluna giderler. Ölü sayısı ve akabinde düşmanlık artar.  Ok yaydan çıkar.  Kızılderililer göz göre göre öldürülüyor, beyazlar her gün çoğalıyor ancak kızılderili tehditi de artıyordur. Galiba bu topraklarda birinden biri yok olmalıdır.

Bıçak kemiğe dayanmıştır. K8 ve grubu beyazları topraklarından atabilmek için beyazların çftliklerine saldırırlar.  Hikayenin kahramanı dünyanın en iyi insanlarından biri olan B1, K8 ve ekibi tarafından kafaderisi de yüzülerek öldürülür.

B1’in oğlunun kafasına, olayın her sahnesi kazınır.

Çatışmalar şiddetlenir. Ölüler dağ olur, acılar dağ olur. Takkeler öne barış çubukları yere, baltalar toprağa konur düşünülür. Sakin olunmalıdır. Bu topraklar herkese yeter.  Napıyoruzdur biz? Liderlerden  B13 ve K1 biraraya gelip anlaşma imzalarlar. Artık birbirlerini rahatsız etmeyecekler, bizonları yok yere öldürmeyeceklerdir.

Bir rahatlama olur. Bahar gelir, sular çağıldar.

B1’in oğlu büyür. Dünyanın en iyi isanı olan babası B1’in intikamını bu vahşilerden almak zorundadır. O sahneyi hiçbir  barış anlaşması zihninden silemez. Gider K1’i öldürür.

Kızılderililer ayaklanır, beyazlar barış yapmalarına rağmen kabile liderlerini öldürmüşler, çatal dillerini gene  göstermişlerdir. Çatışmalar tekrar artar. Artar. Daha da artar. Hep artar. Sürekli artar. Arttıkça artar. Ne biçim artar…

Tüm döngü şiddetlenerek devam eder. Ara verildikçe, barış imzalandıkça daha şiddetli başlar. Çünkü akıl bitmiştir. Çünkü babası/çocuğu/anası/yari gözleri önünde öldürülen biri düşünemez, idrak edemez, içgüdüsünün gereğini yapar. Savaş artarak sürer. Ta ki taraflardan biri gerçekten öbür tarafı yenene kadar. Üstelik bu savaş adil olmayan bi savaştır. Beyazlar kızılderilileri yok eder. Bir avuç kalanı da rezervasyon denilen kamplarda  yaşamaya mahkum edilirler. Çayırlar artık onların değildir.

Bu savaş kurgusu dünyadaki savaşların neredeyse hepsine tıpatıp uyar.  Çoğu savaş da kızılderililerinki gibi bitmez. Küresel dünyada kızılderililer gibi saf rakipler yoktur artık. Herkes haklıdır. Herkes ama herkes istisnasız haklıdır. Savaş başlayınca her ne kadar akıl biter,  savaş kendi bilincini oluşturur, savaş simsarları belirip olayı suistimal ederse de herkes gene haklıdır.

Bir taraf isyan edene der ki  “durmazsanız sizi öldüreceğiz” isyan eden öbür tarafa der ki “bizi öldürürseniz durmayacağız”  Zenon gelsin de paradoks görsün.

Zagor  savaşın bu şekildeki tekniğini ve  kurgusunu çözmüştür. Körlemesine taraf tutmaz. Beyazlardan yana da olur, kızılderililerden yana da. Peki taraf tutmayınca, Nasreddin Hoca gibi herkese "sen de haklısın" dedikçe nasıl çözülür bu işler. Nedir çözüm?

Çözüm gerçekte yoktur. Çözüm, çözümün olmadığını idrak edebilmek ve artık bu işin olmayan çözümünü , sihirli düğmeyi, büyülü değneği aramak yerine insanlığın bugüne kadar oluşturduğu ortak  prensiplerde, asgari müştereklerde anlaşabilmektir. Örneğin insan öldürmemek bu prensiplerden biri olabilir. Belki insanoğlu ileride daha başarılı ve herkesin mutabık kalacağı başka prensipler de bulabilir.  Bu prensiplerde anlaşıp onun dışındaki her şeyi ama her şeyi tartışabilir.

Düşünsenize, şu an yeryüzündeki bütün düşmanlıklar aynı kalıp insanları öldürmek  ilahi bir güç tarafından yasaklanıp imkansız hale gelse idi, belki çözüm için daha akli yollar bulabilirdik. Öldürmek hile yapmak gibi. Böylece insanoğlu hile yapmadan oyunu sürdürebilirdi. O yüzden ne şiddeti kabullenip taraf olmak, ne de kendini ondan soyutlamak bir işi yaramıyor,  yaramayacak. İnsanoğlunun prensiplere ihtiyacı var.

“E abi başlıkta kürt falan dedin, bize okuttun iki  metre yazıyı, hani kürt” dediğinizi duyar gibiyim.  Ben size ne diyeyim artık. Zagor okuyun anlarsınız.