Cuma, Nisan 16, 2010

Yarım Kalmış Maceralar

Acı konusu edebiyattan müziğe, şiirden sinemaya popüler bir konu. İbrahim Sadri de tanımlamış acıyı, Nazım Hikmet de, İsmail YK da, Sartre da, Umut Sarıkaya da. Biri sadece varoluşundan dolayı çektiği acıyı ifade etmiş, biri haksızlıktan doğan acıyı, biri sevda ile ilgili acıyı, biri otobüs molalarında kabarık montu ile hacet gidermeye çalışan insanın acısını. Bazıları samimiyet testinde kalmış bazıları güldürmüş bazıları ağlatmış. Peki Zagorsever bünyenin acıları yok mu? Ohooo, sürüyle: Küçük kardeşin mavi tükenmez kalemle karaladığı Zagor ciltleri, üşenmeden cinsiyet ayırt etmeden tüm karakterlere yapılan sakal bıyıklar.
Yırtılan, üzerine çay dökülüp önce sararan sonra kuruyan sayfalar. Annenin, komşunun çocuğuna verdiği, babanın, sobada yaktığı ciltler. Ve belki de en acısı olan yarım kalmış maceralar.

Bazen anket yapıyorlar, şu kahramanın en beğenilen macerası hangisidir diye. Tümünde cevabım aynı oluyor. Zagor’un ve hatta tüm çizgi-romanların en iyi macerası yarım kalmış macerasıdır.

Zagor ve Çiko derede balık avlarken, içinde kanla yazılmış bir mesaj olan bir şişe buluyorlar. Bir teğmen, ölmeden önce son gücüyle bir şeyler karalamış kanıyla. Rose Valley Askeri Akademisi’nin mahzeninde mahsur kaldığını, ölmek üzere olduğunu, aşağıda müthiş bir şey ile karşılaştığını yazıp Zagor’un ilgisini çekiyor. Zagor durur mu son hızla buraya seğirtiyor. Akademiye girmeden önce yaşlı bir adam buranın eskiden manastır benzeri bir yer olduğunda rahiplerin birbirlerini öldürdüğünü falan da söyleyince ahan da macera diyorsunuz içinizden. Üstüne Zagor akademinin kapısında onu içeri sokmayan nöbetçiyle kavga etmeye başlıyor. Başlıyor başlamasına da sayfalar bitti. Macera yarım kaldı. Bir başkasında Zagor'un boynunda yağlı urgan. Urganın yanında bir not: "Devam edecek"
Bu heyecanlı maceranın devamı gelecek sayıda, ama gelecek sayı nerede? “Devam Edecek” ama nereye devam edecek, nasıl devam edecek? O mahzende ne gördü acaba teğmen. Bir de geçmişte rahipler birbirini öldürmüş acep niye? İçeri de sokmuyorlar. Zagor ne yapacak acaba?

O yarım kalan macera akıldan çıkmaz. Arar tarar sonraki sayıyı bulmaya çalışırsın bulunmaz. Sevgilisi onu terk etmiş liseli aşık gibi kalırsın. Önce iştahsızlık başlar. Sonra umursamaz tavırlar. Arabesk bir psikoloji. Aylar geçer o macera unutulmaz. Başka maceralar okursun yavan gelir. Ulen en güzeli de o maceraymış meğer diye yemeden içmeden kesilir saf acı ile baş başa kalırsın.

Şu anda hap gibi okunan maceralar yüzünden yeni çr okuru eskisi gibi kolay yetişmiyor. Yarım kalmış maceranın acısını ve hatta tadını bilmeyen biri çizgi-romana eski okuyucular gibi damardan bağlanamıyor.

Mogu mogu (Mock and Sweet) diye bir çizgi film var. Müziği, maceraları, bilinçaltında bıraktığı imgeleri ile ile efsane gibi anlatılan bir çizgi film. İnternetteki alt kültürün de etkisi ile yıllar boyunca, “ah o ne güzel bir çizgi-filmdi, maceraları, komiklikleri hele ki müzikleri” diyerek allanır pullanırdı. Bu motivasyonun da etkisi ile bir şekilde ulaştım bu çizgi-filme ve gördüm ki: müziğini ilk duyunca gelen heyecan geçince gayet sıradan, bu yaşta asla seyredilmeyecek bir çizgi-filmmiş. Oysa seyretmeseydim halâ anlatacak, şöyleydi böyleydi diye abartacak ve buna gerçekten de inanacak ve etrafımı da inandıracaktım.

Ya da Clementine örneğini verelim. 80’ler ve 90’ların başında çocuk olanlar hatırlayacaktır, müthiş çizgi-film Clementine’i. Ya da Kara Şimşek’i ve nice eski efsaneyi. Tabi burada özlenen, özlemle anılan, yad edilen ve hatta pazarlanan ilgili yapım değil, tabi ki çocukluğunuz ve gençliğiniz oluyor. Nostalji her devirde iyi fiyatlara satılan, alıcısı hazır bir ürün olarak karşımıza çıkıyor.

Yarım kalmış maceralar da böyle aslında. Birkaçına yıllar sonra ulaşıp teyit ettim. O beni benden alan macera meğer ne kadar tırtmış diye hayıflandım çoğu ve tekrar anladım, en iyi macera yarım kalan maceradır. O yarım kalan macera, yarım kaldığı zamandaki kendimizi hatırlatıyor, tamamlanamaması sebebiyle unutulan maceralar klasörüne taşınmadan, masaüstünde kalabalık etmesine rağmen silmeye kılınamayan dosya misali göze batıp duruyor. Yıllar geçtikçe hayalgücümüzün etkisi ile macera gözümüzde büyüdükçe büyüyor. Acısı azalmasına rağmen eski bir yara gibi arada bir sızlatıyor. Akla düşüp güzel bir final yapmayı bile engelliyor.

9 yorum:

"Sihirbazın şapkasında sıkışıp kalan tavşan" dedi ki...

Sıtkı hocam, beklediğimize değmiş gerçekten. Ellerinize sağlık...Sizin de dediğiniz gibi, yarım kalan mecaralar, yarım kalan aşklar gibi. Onu kıymetli yapan da yarım kalmış olması sanırım. Hani, "mutlu aşk yoktur" ile "mutlu aşkın hikayesi yoktur" ikilemi gibi. Mutlu sonla bitince, anlatacak da birşey kalmıyor...

Benzer şekilde ben de yıllar önce bir Zagor macerasında, zagor ve çiko çölde geceliyorlardı ve bir süre sonra Çiko nöbet tutarken, etrafındaki kayaların altından zayıf, cılız insanlar çıkıp saldırıyorlardı ve macerada orada bitiyordu. (bkz:devamı gelecek sayıda) maceranın hem orjinal cildi kaybolduğundan uzun yıllar boyunca hangi sayıda geçtiğini ve devamının hangi sayıda olduğunu da bulamadım. Taaa ki Lal kitap "zagor klasiktlerini" yayınlayıncaya kadar. Kayaların altından çıkan adamların hikayesi çok basit bir olaya dayanıyormuş meğer...Adamceğizler gündüzleri çöl çok sıcak olduğundan, yeraltındaki bu serin mezarlarda yaşıyorlarmış... Oldu mu şimdi?Olmadı...

Romans dedi ki...

Sıtkı Sıyrıl iki hafta bekletti bizi. Geçen perşembe gecesi hiç unutmam. Gece yarısı tam 12 de çanlar benim için çaldı. Çanlar benim için çaldı çalmasına lakin zagor'un sözü bu bloğunda tek yeni yazı bile yoktu.Bekledim. Cuma günü de yoktu. Günler günleri kovaladı.Bu durum sanki Zagor'a aşık olmuşum, aramızda tam bir muhabbet doğmuş iken, üstelik durup dururken kabahatimi bile söylemeden beni terk edip gitmiş gibi sanki yarım kalan macera hissi verdi. Sıtkı Sıyrıl doğru bir tespit yapmış. Çizgi romanlarda
yarım kalan maceralar, aşk acısı hissi verebiliyorlar. Müthiş bir yazı olmuş. Çizgi roman ve okur ilişkisi bu kadar mı romantik anlatılır.. İyi ki kadın okuyucularınız var Sıtkı Sıyrıl. Yoksa bu güzelim yazıyı yazmak içinizden gelmezdi.. Oysa bence en romantik erkekler çizgi roman okuyan erkeklerdir. İşte buyrun iki örneği.. Biri siz, tomrukcan'da
diğeri.Biliyorum kimbilir kimlerin içinden şuraya yorum yazmak geliyordur. Cesaret edemiyorlar.
Müthiş etkileyici bir yazı olmuş. Ellerinize, gönlünüze sağlık Sıtkı Hocam:)

"Sihirbazın şapkasında sıkışıp kalan tavşan" dedi ki...

Sıtkı hoca gene bizi en zayıf yerimizden vurdu:)) Dünyayı yanlış anladığımız o siyah-beyaz dönemlere götürdü ki, yarasız beresiz geri gelebilene Çiko’nun mahzenindeki tüm erzaklar feda olsun. Şairin dediği gibi, ne kadar yeni şekiller vermeye çalışsak da saçımıza, hep aynı acıyor başımızdaki o taş, o tahta, o eski gazoz şişesi yaraları.. Ömrümüze yeni kumaşlar, mevsimler, hediyeler, şehirler ,sevgililer giydirsek de biz aynı biz kalıyoruz…

Burayı Cezmi Ersöz'ün bloguna çevirdiğimi söyleyenler olacaktır elbet. Bir çizgi-roman forumuna da bunlar yazılır mı :))Ben yaptım, oldu...

@romans; teveccühünüz efendim:)

Aşkın Güngör dedi ki...

Sıtkı Sıyrıl, yarım kalan bir yazı yaz bizim için, apışıp kalalım, olmaz mı yafu, ne güzel olur :))

Sıtkı Sıyrıl dedi ki...

yorumlar için teşekkürler. biraz yoğunluk yaşadığımdan zagorculara laf yetiştiremiyorum. Geçen hafta annemin ameliyatı sebebiyle 3-4 gün şehir dışında idim, bu hafta da bir hafta süreyle yurtdışında olacağımdan gene bir haftalık aksama yaşanabilir.

Ama içim rahat. Zagorcular yorumlarıyla bloğu çekip çeviriyorlar zaten.

son olarak Aşkın Güngör'ün fikri şahaneymiş. Konusu yarım kalmış maceralar olan bir yazıyı yarım bırakarak, tablo tadında bir post ile semantik olarak nirvanaya ulaşırmışız ama olmayınca olmuyor.

Aşkın Güngör dedi ki...

Tamam, biz bekleriz de, sıtkımızı sıyırma Sıtkı Sıyrıl (kıs kıs güler:))

Romans dedi ki...

Sıtkı Hocam geçmiş olsun. Annenize acil şifa diliyorum.

Aşkın Güngör'ün kitabını okudum.
Gohor! Tamam kendisinin okuruyum lakin bu teklifine katılmıyorum. Konusu yarım kalmış bir macera yazmasın sakın Sıtkı Sıyrıl. Çünkü tablo tadında bir post ile semantik olarak nirvanaya ulaşmak istemiyorum:))

Mr. Aşkın Güngör dedi ki...

Ah! Ah! Ah! (Tommiks'teki kötü adamlar gibi gülerek, "Artık çok geç," diye düşünür :))

Adsız dedi ki...

Bloğunuzu diğer blog sitelerinden ayıran özelliği , yaptığınız paylaşımlar ve düşünceleriniz. Uzun süredir bloğunuzu ziyaret ediyoruz bundan da çok keyif alıyoruz. Parça kontör olarak teşekkür ederiz ve başarılarınızın devamını dileriz.