Cuma, Ekim 29, 2010

Artist Zagor

 Daha önce kabaca da olsa üzerinde konuşmuştuk. Eğer bir kahraman iseniz bu işin kurallarına riayet etmeniz gerekiyor. Yapılan her işte temelde iki ayrım var. İlki o işin görünen yüzü, ikincisi ise mutfağı. Ve hemen her işte mutfağı görmeden  yapılan o iş ile ilgili sağlıklı fikirlere sahip olmanız çok zor. “Ooh, en güzeli patronluk. Binersin jipine, tatili Maldivler’de yaparsın. Ne güzel hayat!” Peki tatiller dışındaki 300 gün ne yapacaksın? Kaç saat uyuyacaksın? Ne kadar çalışman lazım? “Aktör olurum. Şahane iş. Hem oyunculuk yap hem de millet sana hayran olsun. Paralar da gani.” E oyna bakalım bir kamera karşısında, ezberle bakalım 30 sayfalık metni, kilo almadan yaşa, sabahın dördünde bir gündür süren çekime devam et bakalım, sigortası yok, emekliliği yok…

Zagorluk da kolay değil. Güçlüsün, vurdu mu deviriyorsun, attı mı indiriyorsun, senin için canını verecek dostların var, hatunların hepsi sana hasta, uçuyorsun, kaçıyorsun, ölmüyorsun… Bunlar işin görünen yüzü. İşin mutfağı ise çok acı. İdealler sonucu fedakarca harcanan bir hayat mevzu bahis. “Ben de taştan yaratılmadım” diyordu bir macerasında Zagor, kendisine kur yapan bir hatuna. Mutluluk, hormonlar, gelecek kaygısı, yalnızlık, eş, aile… Bunların hepsine boşvermiştir Zagor.

Kahramanlığın bazı kuralları var dedik. Kostüm giyeceksin, kankan olacak, çığlık atacaksın, evlenmeyeceksin, gizlerin olacak ve her ne kadar mütevazi bir kişilik de olsan artistik yapacaksın.
Her kahraman biraz artisttir. Zagor da artisttir. İdeallerine ulaşmak için artistlik yapar. Taklit yapar, Kızılderilililerin cehaletini kullanarak, ışık oyunları ile etkileyici sahne performansları gerçekleştirir. Kılık değiştirir. Rol keser. Karakter atar. Korkutur, güldürür, üzer, gezici tiyatro topluluğu Sullivanlar’dan aldığı sahne tecrübesini yaptığı her davranışa yansıtır.

Cumartesi, Ekim 23, 2010

Ahyak (3)

Zagor çığlık atmaya, dosta güven, düşmana korku vermeye, bununla birlikte  gürültüden hazetmeyen ahaliyi de kızdırmaya devam ediyor. Ahyak  konusuna bu hafta ara vereceğiz. Ancak ara ara Zagor ile Darkwood ahalisi  arasındaki sürtüşmeler tüm çıplaklığı ile gene sayfalarımızda olacak.

Çığlık atan kahraman  pek yok piyasada. Zagor’un Tarzan esinlenmelerinden çığlık sahibi olduğunu biliyoruz. Hatta çığlık konusunda Ferri’nin çizdiği, Zagor ile Tarzan’ın uçarken çarpışıp, “niye çığlık atıp geldiğini belli etmiyorsun ulen” diye bağrıştıkları komik mi komik bir potbori de var.  Ancak  baktığımızda Tarzan çığlığını ormanda atıyor. Ormanda Jeyn’den başka çığlıktan rahatsız olacak bir insan da yok.  Ama Zagor öyle mi? Darkwood dediğin yerde, son sayımlarda çıkan rakama göre  25.000 insanı yaşıyor. Ki sayım zamanı sayım memurunun kafaderisini yüzerek kendilerini saydırmayan kabileler dahil değil bu rakama.  Darkwood’un bağlı olduğu Pennsylvania desen,  dünya kadar adam. Bataklıkta efendi gibi bağırsın  amenna ama Zagorumuz Aygaz kamyonu gibi mecburen gittiği  her türlü ortamda bağırıyor.  Herkesi memnun etmek  de imkansız. Birileri  şarlıyor tabi.
Vahşi deyip geçiyoruz ama, birinin  sinüziti mi var, başı mı ağrıyor,  sessizce avlanmaya mı çalışıyor, akşam ateş suyunu fazla mı kaçırmış, yengesi mi ölmüş  bilmeden kulağının dibinde bağırırsan, içlerinden birileri, karşısında  Zagor bile olsa böyle diklenir, linç girişimine maruz kalırsın.

Not: 6 Kasım'da Zagor'un babası Ferri Tüyap Kitap Fuarında, 1001 Roman standında Zagorsever'leri bekliyor olacak.

Cuma, Ekim 15, 2010

Ahyak (2)

Zagor’un “ahyak” şeklindeki çığlığını geçen hafta konuştuk.  Çığlık, duyanların söylediğine göre çok korkutucu, ürpertici, tırstırıcı... "Gerçekten öyle mi acaba" dediğinizi duyar gibiyim. Ben de bunu tahmin ederek evde bir deney yaptım. Çığlığın gücünü siz de tecrübe edebilin diye deneyimi size de anlatıyorum: Evde gördüğünüz ilk kişinin arkasından ona belli etmeden sinsice yaklaşın. Kulaklarının dibinde aniden "AAAAAAAHHYAAAAAAİA" deyi bağırın.  Zagor'un çığlığının ne müthiş bir silah olduğunu göreceksiniz. (uyguladığınız kişide yaş arttıkça çığlığın tesiri de artmakta, hatta ölümlere rastlanmakta-dikkat-) Zaten gördük, Zagor çoğu macerasında bu çığlığı psikolojik bir silah olarak kullanıp milletin aklını aldı. Zagorumuz bu çığlığı  aynı zamanda bir çok amacı için kullanıyor:  

*Zorlu bir düşmanı yendiğinde “aldınız mı babayı” anlamında
*Peşinde olduğu birine bağırdığında “hiç kaçma, çömel oraya bekle” anlamında
*Herkesin birbirine girdiği bir kaos ortamında “bi durun la!” anlamında
*Bir kızılderili kabilesine ilk geldiğinde “selamınaleyküm” anlamında,
*İşkence direğinde “Dua edin öleyim yoksa dumanınızı attırıcam”  anlamında,
*Ölen bir dostunun ardından “Zalımsın dünya, hayınsın dünya” anlamında,

...gibi örneklerde gördüğümüz üzre çığlık korkutucu olduğu kadar fonksiyonel de. Kısacası Zagor kendini hatırlatmak istediği her anda  sürekli “ahyak” narasını atıyor.  Atıyor, atıyor da bu da kafa yani. Darkwood’da çeşit çeşit adam yaşıyor. Çoluğu var, çocuğu var, hastası var, yaşlısı var. Kafa kaldırmıyor belli bir yaştan sonra.
Aynı, Metallica’nın ses sisteminden daha güçlü ses üreten bir hoparlörü olan, pikaplı seyyar zerzevat  satıcısı gibi. “aaaaaaahyaaaaaaaaaaaaaaaa” şeklinde bir böğürtü milletin canını sıkıyor tabi ki.  Bu bölümümüzde Darkwood ahalisinin Zagor’a olan bir takım tepkilerini karikatürize edeceğiz.  Tutarsa devam ederiz. Hadi bakalım siftahı sizden bereketi allahtan.

Cumartesi, Ekim 09, 2010

Ahyak!

Zagor ile özdeşleşmiş en önemli özelliklerden biri de özgün çığlığıdır bildiğiniz gibi.  “Ahyaaaak” şeklinde geçer çizgi-roman karelerinde. Zagor’un telif hakları yüzünden değiştirilen ismi Ajax’tan gelen bir ünlemdir kendisi. Zagor’un ilk defa 1971 yılında çekilen filmlerinde, Levent Çakır’ın canlandırdığı Zagor  “heeeyyyy!” ve “yihhuuuu!” olarak bağırır düşmanlarına. Böylece düşmanlarını olduğu kadar Zagorcular’ı şaşırtır. Bunu ilk duyduğumda mantığa bürünerek, ya telif haklarından kaçmak için bir numara ya da Türk Sineması’ndaki hoyratlık olarak çözüm getirmiştim. Ancak “Ahyaak” üzerine bir şeyler yazmaya karar verdiğimde aydım ve gerçeği gördüm.  Gerçek çok basitti. Ama önce reklamlar.

Blog dünyasında devam eden yazıya reklam alarak bir ilki gerçekleştirmenin heyecanı ile devam edelim. Bu arada tıklamadan direkt bu paragrafa geçenler olmuş, bunların hepsinin kayıtları bizde duruyor merak etmeyin. Siz kaybedersiniz söyleyeyim.

Zagor’un filmde “ahyaaak” yerine niye “yihhuuu” diye bağırdığı apaçık ortadaydı. Çünkü “ahyaaak” okunduğunda dikkat çekmese de bağırılamayan ya da nasıl bağırılacağı belli olmayan bir nidaydı. Lütfen “ahyaaak” diye bağırmayı deneyin.  Çok saçma değil mi? Nasıl tonlayacaksın, vurguyu hangi heceye vereceksin, neresini uzatıp, neresini kısaltacaksın.  Buradaki abukluğu gören filmin yönetmeni Nişan Hançer elbette böyle bir nida olamayacağı için Zagor’u “yihhhuu” ve “heeeey” diye bağırtmıştır. Bence Zagor “ahyaak” diye bağırmaktansa “Hoooov”, “Abariii” , “Hoooop”, “Aloooov” , “Laaaayyyn” şeklinde bile bağırabilirdi. "Ahyaak" nedir yahu? Nasıl “ahyaak” diye bağırılır?
Pişmiş Kelle’deki efsane köşe “Bi Gece Daha”da Kemal Aratan çizmişti. Hatırladığım kadarıyla Behiç Pek ve arkadaşları, Avrupa’da bir şehirde gece vakti imdat diye bağırmaya çalışıyorlar. İmdat’ın o dildeki karşılığını biliyorlar ancak bağırırken nasıl tonlanacağını bilmediklerinden bağıramıyorlardı. Gerçekten de vurgu ve anlam arasında böyle kuvvetli bir ilişki söz konusu. Mesela Litvanyaca “imdat”, “padeti” demek. “Padeti” demek de hadi bağır bakalım “padeti” diye…

Zagor’un çığlığı okuyucu tarafından böyle gözüküyor ve hatta duyuluyor. Anlam verilemiyor.  Zagor’un yaratıcısı Ferri Kasım ayı başında,  Tüyap kitap fuarına geliyor bildiğiniz gibi. Fırsat bulabilirsem kendisine “ahyaaak”ın nasıl bir tınısı olduğunu soracağım.

“Ahyak” hakkında belki de en net bilgiyi bize Zagor’un düşmanları verecektir. Zagor’un çığlığını bizim gibi okumayıp gerçekten duyanlar, çığlığın insanın kanını dondurduğunu, tüyleri diken diken ettiğini, duyanın elinin ayağının boşandığını söylüyorlar. Bundan hareketle “ahyaak”ın bizim yaptığımız gibi bir kelimeymişcesine okunan değil, bir çeşit böğürtü olduğunu anlayabiliyoruz. Böylece biraz daha netleşiyor durum. Bu, arslan kükremesini hiç duymamış birine “rrröööghhh” nidasını okutup hadi bu şekilde bağır demeye benziyor biraz da.  O yüzden “ahyaaak”ı okuyunca değil ama söylemeye çalışınca afallıyoruz.

Benim hayalimdeki zagor çığlığı şöyle bir şey aslında. Tamamen boğazdan çıkan, boğuk, kükremeyle karışık bir “aaaaaaahyaaaaaaaa” şeklinde bir homurtu. "H" harfi belli belirsiz söyleniyor. Duyulmuyor bile. “K” harfi de hiç söylenmiyor ancak haykırış sanki “k” harfi ile bitmiş gibi hissediyoruz. Hmm, kafanızda canlanmadı mı? En iyisi şöyle yapıp bitirelim bu konumuzu da. Mutlu hafta sonları herkese.


Cumartesi, Ekim 02, 2010

Zagor vs Iron Man

İlk tahmin:  Iron Man değil Demir adam!
Olasılıklar: Hmm. Güzel bir rakip geldi sonunda karşımıza. 
Iron Man’ın en güçlü yanı teknolojisi. Demir bir zırh ve nükleer enerjiyi hem uçma, hem de ateş gücü olarak kullanabilmesi. Hellingen de Demir Adam’a benzeyen Titan adlı bir robotla Zagor’un karşısına çıktı iki defa. Zagor ikisinde de robotu sanayi hurdalığına gönderdi. O yüzden Demir Adam'ı karşısında görünce afallamayacak, tersine nostaljiyle karışık bir özgüvenle Demir Adam'ın çipine çipine vuracaktır. 

Demir Adam, tüm enerjisini göğsündeki kabaca ifade ile bir pilden alıyor bildiğiniz gibi. Demir Adam'ın goğsündeki yuvarlağa basınca pili bitmiş oyuncak panda gibi kalıyor, biliyoruz. Punduna getirip oradaki butona basınca zaten karşılaşmayı bitiriyorsun. Aslında bir balta atışı ile karşılaşmayı bitirmek olası ama seyircinin parası yanmaması için kapıştıracağız mecbur. 

Ayrıca, filmlerinde gözükmüyor ama çizgi-romanda en kritik anlarda pilinin bittiğine, sisteminin mavi ekran verdiğine çok şahit olduk. Iron Man 2  filminde Ruku Mik bile indiriyordu neredeyse 2 tane elektrikli kırbaçla. Ya da Biraz kimya bilgisi olan herkes içinde asit olan su tabancası ile Demir Adam'ı delik deşik edebilir. Ya da bir alev makinası hatta pürmüz ile Demir Adam'ı eritebilir, daha sonra biraz demircilik bilgisi ile çekiçle vura vura  hatlarını yumuşatıp Demir Kadın'a döndürebiliriz. Uzun vadeli düşünüyorsanız tuzlu su ile Demir Adam'ı pas içinde bırakıp hareket etmesini engellemek de bir yöntem olabilir. Yani Demir Adam her ne kadar güçlü kuvvetli gözükse de zayıf yanları da çok. O yüzden Zagorumuzu korkutamaz.

Bununla birlikte Demir Adam, demir yumruklarından ziyade avucundan çıkarttığı ışın ile çok tehlikeli olabiliyor. Öncelikle Zagor bir iki yoklama sonucu bu ışından kaçması gerektiğini anlar. 

Zagor’un baltası maalesef Demir Adam'ın kaportasında çiziklere sebep olmaktan başka bir işe yaramayacaktır. O çizikler de zaten bir pasta cilaya bakar. O yüzden baltayı kullanamıyoruz. 

Demir Adam’ın çelik zırhındaki fonksiyonları aynı bilgisayarlarımızdaki gibi bir işletim sistemi yönetiyor.  Zagor bu bilgiyi bilmese de olayın zırhta olduğunu içinde cascavlak bir insan evladının olduğunu hemen kavrayacaktır. Demek ki mekanizmaya birşeyler yapmalı. 

Aslında bana kalsa Demir Adamın usb portundan  tüm abuk subuk virüsleri ver edip, sonra Demir Adam uçarken sistemin kendisini restart  etmesiyle oluşacak cümbüşü izlemek var ama Zagor bu yöntemleri kullanamaz haliyle.  (Hatırlayın Total Recall’da Arnie abimizin üzerindeki yapay dokudan oluşan kadının zırhı nasıl da bozuluyordu? Olay mekanizmayı bozmak)

Zagor arkadaki fabrikadan çektiği kalın mı kalın elektrik kablosu ile Demir Adam’a yaklaşır. Demir Adam "tozzie", "pozzie" diye avcundan ateş etse de Zagor sıyrılıp, zıplayıp kabloyu Demir Adam’a dolamıştır bile. 

Tam da burada konu ile ilgili acı  bir tecrübemi anlatmak isterim. 10 sene önce oturduğum evin yakınlarına düşen bir yıldırım sebebiyle  telefon kablosunu yakarak bilgisayara giren elektrik, tüm anakartı ve geçtiği yolları dağıtmış, benim bilgisayarı, cd-rom’u guguklu saat gibi sürekli açılıp kapanırken, adeta içine cin girmişcesine bulmama sebep olmuştu. Elektronik sistemlere haric yollardan elektrik vermek hoş olmayan sürprizler demekti. 

Zagor elektriği veren de… 2. filmde de gördük. Ruku Mik eğer ralli sahnesinde biraz daha dayansaydı az sonra yazacaklarımız zaten olacaktı. Elektriği yiyen Demir Adam’ın işletim sistemi sapıtmaya başlar. Demir Adam’ın gözlerinin önünden tüm hayatı film şeridi gibi değil baya avi uzantılı bir film olarak geçer. Son bir hamle ile kendini kurtarmak istese de Zagor hem kabloyu komple Demir Adam’a dolamış aynı zamanda onu yere domaltarak kıskıvrak sarmıştır. Demir adam kıpırdayamaz. İşletim Sistemi maymalamaya devam eder. Yanık kablo kokusu duyulur. Göğüsteki yuvarlak buton hızlanan kalp atışları gibi inip çıkmaya başlar. Avuçlardaki deliklerden havayi fişekler çıkıp patlamaya başlar. Demir adam lig tv’yi şifresiz çekmeye başlamıştır.  Zagor istifini hiç bozmadan rakibini sıkmaya devam ediyordur. "Döngüsel artıklık denetimi", "bellek read olamadı", "program satıcınızla görüşün" hatalarını veren işletim sistemi artık dayanamaz ve tüm zırhı tuz buz ederek çöker. 

Alttan beyaz don ve atleti ile cascavlak bir insan evladı yani Tony Stark savunmasız bir şekilde çıkmıştır. Zagor sağ eliyle ona doğru bir hamle yapar yapmaz Tony Stark abartılı bir şekilde ellerini kaldırarak tırsaki moduna geçer. Zagorumuz sağ eliyle başladığı hamleyi, parmak uçlarını birleştirip Tony Stark'ın erojen bölgesine götürüp, ağzıyla “ccccücccük!” efekti yaparak bitirir. Zagor kazanır.